Prostat Kanseri ve Epidemiyoloji

Prostat Kanseri ve Epidemiyolojisi

Prostat kanseri, ırklara ve dünya coğrafyasına göre değişen oranlarda insidans ve mortalitesi olmakla beraber dünya üzerinde erkelerde görülen en sık dördüncü kanserdir. A.B.D’de kansere bağlı ölümlerde akciğer kanserinden sonra ikinci sırada yer almaktadır.

Prostat kanseri en sık siyah ırkta görülmektedir. A.B.D’deki Afrika kökenli erkekler toplumun diğer bireylerine göre en yüksek prostat kanser insidansına sahiptirler. A.B.D’de 1995 yılı itibariyle Afrika kökenli erkeklerde prostat kanser görülme insidansı yüzbinde 170, Asya kökenli erkeklerde yüzbinde 82, Latin kökenli erkeklerde yüzbinde 104 ve beyaz ırkta ise yüzbinde 110’dur (Hankey ve ark, 1999). Dünyanın diğer bölgeleri değerlendirildiğinde ise batılı ülkerlerde gelişmekte olan ülkelere göre daha yüksek oranda prostat kanseri görülmektedir. Đskandinav ülkelerinde doğu Avrupa ülkelerine göre prostat kanser insidansı ve mortalitesi daha yüksektir. Örneğin; Norveç’te prostat kanseri yüzbinde 24 oranında görülürken bu oran Đspanya’da yüzbinde 13’tür. Asya ülkelerinde özellikle Çin ve Japonya’da bu oran yüzbinde 4’tür ve dünyadaki en düşük prostat kanser insidansıdır (Landis ve ark, 1998; 1999). Dünyadaki ve etnik kökenler arasındaki prostat insidans değerlerinin bu denli farklı olması birçok nedene bağlıdır. Bunların başında genetik ve çevresel faktörlerler gelmektedir. A.B.D’de yaşayan Japon ve Çin’li erkeklerin kendi ülkelerinde yaşayanlara göre daha yüksek prostat kanser insidansına sahip olmaları çevresel faktörlerin etkilerini açıklamak için en uygun örnektir (Muir ve ark, 1999, Shimizu ve ark, 1999).

A.B.D’de ve tüm dünyadaki prostat kanser insidansı 1990’lı yıllardan bu yana artış göstermektedir. Bu artıştaki en önemli iki faktörden biri PSA’nın yaygın klinik kullanımı ve diğeri ise PSA ile yapılan tarama çalışmalarıdır. Örneğin Hollanda’da 1971 yılında prostat kanser insidansı yüzbinde 36, 1989 yılında yüzbinde 55 iken 1990 yılında PSA’nın kullanılmasıyla bu oran yüzbinde 80’e yükselmiştir (Post ve ark, 1998; 1999). A.B.D’de yapılan çalışmalarda yaşa uyarlanmış prostat kanser insidansında 1973 ve 1988 yılları arasında yıllık yüzbinde 2,7’lik bir artış tespit edilmiştir (SEER 1999 verileri). Bu artış toplumun yaşlanması, transüretral rezeksiyonun yaygınlaşması sonucu daha sık organa sınırlı hastalığın yakalanması, ultrasonografi ve biopsi tekniklerindeki gelişmelere paralel olarak daha fazla hastanın tanı alması gibi nedenlere bağlanmıştır. Bunu takip eden 1988 ve 1992 yılları arasında ise insidans yıllık yüzbinde 16,2’lik bir artış göstermiştir. Bu duruma neden olan en önemli faktör 1990’larda klinik kullanıma giren PSA’nın kanser tarama aracı olarak yaygın bir biçimde kullanılmaya başlanmasıdır. Danimarka’da yaygın prostat kanser taraması olmamasına rağmen elde edilen benzer artışlar ise tarama sonucunda artan kanser insidansından çok gerçekten klinik prostat kanser insidansının artmasına bağlanmıştır. Prostat kanser insidansı 1943 yılında yüzbinde 11.5’ten, 1998 yılında yüzbinde 30,9’a yükselmştir (Brasso ve ark, 1998; Brasso ve Đverson, 1999).

Ülkemizde prostat kanser insidansı konusunda kesin belirtilmiş rakamlar yoktur. Ancak Fidaner ve ark (2001)’nın 1993-94 yılları arasında Đzmir’de yaptıkları çalışmada prostat kanserinin Đzmir’deki insidansı yüzbinde 9,1 olarak belirtilmiştir. Bu oran Doğu Avrupa ülkeleri seviyesinde ve Amerika Birleşik Devletleri’nin 12 de biridir. Aynı araştırma sonucunda prostat kanseri erkeklerde ürogenital kanserler arasında mesane kanserinin (yüzbinde 13) ardından ikinci sırayı aldığı ve tüm kanserler içinde akciğer, mesane, deri ve larinks kanserlerinden sonra 5. sırada olduğu belirtilmiştir.

Prostat kanseri genellikle yaşlı erkek hastalarda görülmekle beraber en çok yeni prostat kanseri tanısı 65’li yaşlarda konulmaktadır. 1970’li yıllardan bu yana 50 ile 59 yaşları arasındaki erkeklerde prostat kanser insidansı artmaktadır. 1973 yılında yüzbinde 35 olan bu insidans hızı 1989 yılında yüzbinde 70’e yükselmiştir (Hankey ve ark, 1999). Altmış yaş üzeri erkeklerin aksine bu oran 50’li yaşlardaki erkeklerde giderek artmaktadır. Bu durum klinik taramaların etkisinin karekteristiğidir. Sonuçta prostat kanseri orta yaş erkeklerin hastalığı olmaktadır.

Prostat kanser tanı insidansındaki bu dramatik değişikliklere ek olarak tanı evresinde de değişiklikler gerçekleşmiştir. PSA testinin kullanılmaya başlamasından bu yana lokal evre prostat kanserinin insidansında artış olmakla beraber, metastatik hastalık insidansında düşme izlenmiştir (Newcomer ve ark, 1997). Beyaz erklerde 1988 yılı ile 1992 yılları arasında lokal evre prostat kanseri tanısı yılda yüzbinde 18,7’lik bir artış göstermiş ve 1995 yılına kadar ortalama yıllık yüzbinde 9,8’lik bir düşüş göstermiştir (Hankey ve ark, 1999). Buna karşılık metastatik prostat kanser insidansı 1988 yılı ile 1992 yılları arasında yıllık yüzde 1,3’lük bir düşüş göstermekle beraber 1995 yılına kadar bu oran yıllık yüzde 17,9’dur. Bu değişikliklere paralel olarak radikal prostatektomi ile tedavi edilen hastaların oranı 1983 yılında %7’den 1992 yılında %32’ye yükselmiştir (Hankey ve ark, 1999). Radikal prostatektomi ile tedavi edilen klink T1c evre prostat kanserlerinin oranı 1988 yılında %10 iken 1996 yılında %73’e çıkmıştır. Aynı şekilde patalojik olarak organa sınırlı hastalık insidansı %40’tan %75’e yükselmiş ve pozitif cerrahi sınır ve seminal vezikül invazyon oranı sırasıyla %30’dan %14’e ve %18’den %5’e düşmüştür (Stamey ve ark, 1998). Bu sonuçlar yazarlar tarafından artan prostat kanser taramasının tanı sırasındaki yaş ve evrede oluşturduğu değişiklik olarak yorumlanmaktadır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.